İtalya’da 2022 yılında Giorgia Meloni liderliğindeki sağ koalisyonun seçimleri kazanması, ülkede demokrasiye yönelik ciddi endişelerin doğmasına neden oldu. Hem İtalya içinde hem de uluslararası alanda, liberal ve sosyal demokrat çevreler bu gelişmeyi faşizmin geri dönüşü olarak nitelendirdi. Ancak tarihçi Stefano G. Azzarà’ya göre, İtalya’daki sorun yalnızca Meloni ile başlamadı ve demokrasiye yönelik tehditler çok daha derin ve karmaşık.
Azzarà, İtalya’nın sağ hükümetlerle daha önce de karşılaştığını hatırlatarak, Meloni’nin sağcı koalisyonunun yeni bir olgu olmadığını, ancak geçmişten farklı olarak daha güçlü bir desteğe sahip olduğunu vurguluyor. 1994’te Silvio Berlusconi’nin kazandığı ilk seçimlerde, faşist kökenli partilerin etkisi sınırlı kalmıştı. Ancak 2022’de Meloni’nin partisi Fratelli d’Italia, oyların yüzde 30’unu alarak sağın en güçlü partisi haline geldi. Bu, Meloni’nin başbakanlık koltuğuna oturmasını sağladı.
Sol-liberal muhalefet, Meloni’nin iktidara gelişiyle birlikte otoriter bir rejim inşasının hızlanacağını ve demokrasinin gerileyeceğini savunuyor. Özellikle Meloni hükümetinin, gösteri özgürlüğünü kısıtlayıcı güvenlik yasaları çıkarması, bu endişeleri daha da artırdı. Azzarà ise otoriterleşmenin yalnızca sağ partilerle sınırlı olmadığını, bu sürecin on yıllardır devam ettiğini belirtiyor.
Yazara göre, İtalya’da demokratik hakların sınırlanması, modern liberal demokrasinin doğal bir parçası. Liberalizmin demokrasiyle özdeşleştirilmesi ve buna karşı olan her şeyin faşizm olarak görülmesi, demokrasinin temel sorunlarını göz ardı ediyor. Azzarà, İtalya’da sınıf mücadelesinin ve alt sınıfların hak arayışının, liberal demokrasinin gelişmesinde daha büyük bir rol oynadığını savunuyor.
Sonuç olarak, Azzarà, Meloni’nin otoriterleşme eğilimlerinin yalnızca mevcut bir sürecin parçası olduğunu, demokrasinin çözülmesinin ise çok daha önce başladığını öne sürüyor. Ülkede otoriterleşmenin temelinde sınıfsal ve ekonomik dinamikler olduğunu belirten Azzarà, Meloni hükümetinin bu süreci hızlandırdığına dikkat çekiyor, ancak İtalya’da klasik anlamda bir faşist tehlikenin olmadığını savunuyor.