İran ve İsrail arasında çatışma ortadoğuda bölgesel savaşa yol açar mı? Gazeteci-Yazar Abdulsamed Veli bunu sizler için kaleme aldı.
İran ve İsrail, uzun yıllardır birbirlerinin düşmanı olarak sunuluyor; ancak ilişkilerine daha derinlemesine bakıldığında, görünenden çok daha güçlü bir karşılıklı bağımlılık ortaya çıkıyor. Yüzeyde bu karşıtlık, ideolojik ve dini farklılıklara dayalı görünse de, jeopolitik gerçeklik, bu iki ülkenin Ortadoğu’daki olaylar üzerindeki etkisinin derinlemesine bağlantılı olduğunu ortaya koyuyor. Bu bağlamda ABD’nin rolü kritik bir öneme sahip; bilinçli bir şekilde bir dengeyi koruyarak, tam kapsamlı bir çatışmayı önlüyor ve bu sayede bölgede istikrar sağlıyor.
Dini ve Siyasi Bölünme: İran’a Karşı Sünni Devletler
İran, bölgede önde gelen Şii gücü olarak, Şiiler ile Sünniler arasında dini ve siyasi bir bölünmeyi sürdürmektedir. Bu bölünme, Müslüman devletler arasında sürekli bir gerginlik yaratmakta ve ilişkileri karmaşıklaştırmaktadır. Hizbullah gibi Şii hareketlerini, Irak ve Yemen’deki milis grupları destekleyerek İran, bölgedeki etkisini artırmakta ve devam eden çatışmaları sürdürerek İsrail ile olan ilişkilerden dikkati uzaklaştırmaktadır.
İsrail için bu bölünme stratejik bir avantajdır, çünkü Sünni ve Şii Müslüman devletlerin, İsrail’e karşı ortak bir cephe oluşturmasını engellemektedir. Tarihsel olarak, Arap devletleri koordineli hareket ettiğinde (örneğin, 1948 ve 1973 savaşlarında), İsrail varlığını ciddi tehditlerle karşı karşıya bulmuştur. Ancak günümüzde İran’ın sürdürdüğü Şii – Sünni çatışmaları, bu birliği engelleyerek İsrail’in risklerini azaltmaktadır.
İsrail’in Batı’nın Stratejik Noktası Olarak Rolü
İsrail, bölgede Batılı devletlerin politikasında önemli bir rol oynamakta ve Ortadoğu’da Batılıların stratejik ortaklarından biri olarak öne çıkmaktadır. Varoluşu ve askeri gücü, bölgedeki doğal kaynakların yanı sıra, jeopolitik anlamda kritik bir öneme sahip olan Batı’nın etkisini güvence altına almaktadır. İsrail, aynı zamanda İran tehdidini, askeri harcamalarını ve güvenliğini haklı çıkarmak için kullanmakta, Batılı devletlerle olan ilişkilerini güçlendirmektedir.
Öte yandan İran da bu dinamikten fayda sağlamaktadır. Ülkenin siyasi yönetimi, İsrail’i “düşman” olarak göstererek dış politikasını meşrulaştırmakta ve bölgedeki müdahale eylemlerini haklı çıkarmaktadır. Tahran, İsrail’e karşı çeşitli grupları desteklese de, hedefleri tam anlamıyla yok etme değil, sürekli bir çatışma ortamı yaratmaktır; bu da dikkat çekmekte ve İran’ın bölgedeki rolünü güçlendirmektedir.
ABD’nin rolü: Stratejik denge
ABD, İsrail ile İran arasındaki dengeyi korumada merkezi bir rol oynamakta ve çatışmanın tam kapsamlı bir yıkıcı savaşa dönüşmesini önlemektedir. Bölgedeki çıkarları, istikrarı sürdürmek ve herhangi bir tarafın egemenliğini tehdit etmemek üzerine kuruludur. ABD’nin, İsrail ile İran arasındaki dengeyi sürdürmesi, daha geniş bir jeopolitik kontrol politikasının parçasıdır.
Bu kontrol, “kontrollü çatışma” aracılığıyla sağlanmakta; her iki taraf, askeri güçlerini gösterirken sınırlı çatışmalara girmekte, fakat gerçek bir savaş noktasına asla ulaşmamaktadır. İsrail ve İran arasındaki her saldırı veya tırmanış, aslında dikkatlice planlanmış bir senaryo olup, her iki tarafın da hedeflerine hizmet ederken daha büyük bir çatışma çıkmasına engel olmaktadır.
Gerçek bir yıkıcı savaşın olmaması
İsrail’in de İran’ın da tam kapsamlı bir yıkıcı savaş istemediği açıktır. Her ne kadar her iki taraftan da saldırgan bir retorik gelse de, bir tam ölçekli savaşın yıkıcı sonuçları, her iki ülke için de felaket olacağı aşikardır. İsrail, güçlü bir askeri yapıya sahip olmasına rağmen, uzun süreli bir savaşın ağır ekonomik ve sosyal sonuçlar doğuracağını bilmektedir; İran ise, ABD destekli bir savaşın Tahran’daki rejimin varlığını tehdit edeceğinin farkındadır.
ABD de, bu tür bir çatışmanın kontrol dışına çıkmasına asla izin vermemektedir. Ortadoğu, küresel ekonomik ve enerji çıkarları açısından kritik bir önem taşımakta ve kapsamlı bir çatışma, uluslararası toplum için ciddi sonuçlar doğurabilir.
İran ve İsrail arasındaki denge bölgesel istikrarın bir parçası
İran ile İsrail arasındaki ilişkiler, dışarıdan bakıldığında bir düşmanlık olarak görülse de, aslında daha büyük bir jeopolitik çerçevenin parçasıdır. Her iki tarafın karşılıklı bağımlılığı ve ABD’nin rolü, bölgedeki istikrarı sürdürmektedir. Bu denge, Müslüman devletlerin İsrail’e karşı birleşmesini engellerken, aynı zamanda Batı’nın kontrol ve etkisini bölgede korumaktadır.
İsrail ve İran, yıkıcı bir savaştan ziyade, stratejik çıkarlarını koruyarak bir çatışma ortamında varlıklarını sürdürmeyi tercih etmektedirler. ABD, bu dengeyi sağlamak için kritik bir rol oynamakta ve böylece her iki tarafın da çıkarlarına hizmet eden bir senaryo oluşturmaktadır.