
Kaynak: Yanis Varoufakis tarafından, DiEM25.org
15 Ağustos 1971’de Başkan Richard Nixon dünyayı şok etti: ABD dolarının altına dönüştürülmesini tek taraflı olarak sona erdirdiğini ilan etti. Böylece II. Dünya Savaşı sonrası kurulan Bretton Woods sistemine son verildi. Nixon Şoku yalnızca sabit döviz kurlarını sona erdirmekle kalmadı; aynı zamanda dolarla altın arasındaki bağı koparmasına rağmen doların hâlâ baskın rezerv para birimi olarak kaldığı yeni bir küresel ekonomik düzenin de önünü açtı.
Altı on yıl sonra, yine Cumhuriyetçi bir ABD Başkanı, küresel sonuçlar doğuran benzer tek taraflı adımlar atıyor. Geçtiğimiz ay Başkan Donald Trump, ekibi tarafından “Kurtuluş Günü” olarak adlandırılan bir dizi önlemi duyurdu – bu önlemler Amerikan ekonomisini “küreselci yüklerden kurtarmayı” amaçlıyor.
Alınan Önlemler Şunlardır:
1. Tüm ithal ürünlere, müttefik ülkelerden gelenler dâhil, %25 gümrük vergisi uygulanması,
2. ABD hazinesi tahvillerinin yabancı alacaklılara olan ödemelerinin dondurulması,
3. Federal Rezerv’e, yeni bir sanayileşme programını ve ekonomik yeniden başlatmayı finanse etmek üzere yeterli miktarda para basması talimatının verilmesi.
Nixon Şoku gibi bu yeni dönüm noktası da – ABD’nin müttefikleri ya da uluslararası kurumlarla istişare yapmadan – kurulu küresel ekonomik düzeni sorgulamakta.
Yıkıcı Tek Taraflılık
1971’de olduğu gibi bugün de ABD’nin tek taraflı yaklaşımı, küresel ekonomik mimariyi kendi lehine yeniden şekillendirmeyi amaçlıyor. Ancak Nixon döneminde Amerikan ekonomisi görece daha güçlüydü; bugünkü Trump hamlesi, ABD’nin uzun vadeli ekonomik üstünlüğünün gerilemekte olduğu bir dönemde geldi.
Bazı gözlemcilere göre bu, çaresizce atılmış bir adım gibi görünebilir. Ancak tarih, bu tür darbelerin – eğer istikrarlı ve içeride desteklenirse – işe yaradığını göstermiştir.
Kaos Yoluyla Hakimiyet
1971’de Nixon’un hamlesi büyük bir kaosa neden oldu: Sabit kurlar çöktü, enflasyon patladı, belirsizlik arttı. Avrupa ve Japonya, ekonomilerini yeni düzene uyarlamak zorunda kaldı; ABD ise dünya rezerv parasının sahibi olmanın avantajlarından faydalandı.
Bugün benzeri bir durum yaşanabilir. Avrupa Birliği, Çin ve diğer ülkelerden gelen eleştirilere rağmen, küresel sistemde gerçek bir alternatif olmaması durumunda “Kurtuluş Günü” politikaları doları daha da güçlendirebilir.
Tarih Tekrar Eder mi?
Soru, Trump’ın eylemlerinin “doğru” ya da “yanlış” olup olmadığı değil. Asıl önemli olan, bu adımların Nixon dönemindeki gibi kalıcı bir etki yaratıp yaratmayacağıdır.
Demokrat Parti, bu önlemlerin bazılarını – popülist baskılarla ya da seçmen talepleriyle – desteklerse, bu da şu anlama gelir: küresel düzen bir kez daha, bu defa birkaç güç tarafından değil, yalnız hareket eden bir ülke tarafından yeniden yazılmış olur.
Yeni Bir Uluslararası Vizyon Zamanı
Tarih tekerrür ederse, bu bir fars değil, bir uyarı olarak gerçekleşir. Nixon, yeni bir küresel düzen arayışında değildi – yalnızca iç ekonomik sorunlarla başa çıkmaya çalışıyordu. Trump için de durum farklı değil. Ancak sonuçlar, niyetlerden çok daha büyük olabilir.
Asıl tehlike mevcut sistemin çökmesi değil; onun yerine ne geleceği konusunda bir vizyon ya da plan olmamasıdır. Nixon’dan sonra neoliberalizm doğdu. Trump’tan sonra ne olacak?
Bu noktada, ilerici güçler birleşmeli – egemenliğe değil, dayanışmaya, sürdürülebilirliğe ve demokrasiye dayalı bir uluslararası ekonomik çerçeve önermelidir. Aksi takdirde, geleceği sadece yıkmayı bilen ama inşa edemeyenlerin ellerine bırakmış oluruz.