“Ampul koalisyonu ile CDU/CSU koalisyonu arasında mutabakat sağlandığı düşünülen antisemitizm kararı, hem hukuki hem de siyasi açıdan yanlış ve kabul edilemez bulduğum ifadeler içermektedir.
2019 yılında Alman Federal Meclisi’nin kararına atıfta bulunarak metinde yer verilen IHRA tanımı, İsrail devletini Yahudi kolektifi olarak anlayarak İsrail hükümetine yönelik eleştirilerin de antisemitizm olarak değerlendirilebileceğini öngörmektedir.
Bu şekilde tanımlanan antisemitizmin olası yaptırımları arasında sivil toplum kuruluşlarının yasaklanması, çalışmalarının kısıtlanması, sanat ve kültür faaliyetleri ve hatta eğitim – örneğin okuldan atılma – sayılmaktadır.
Bu, 2019’da Alman Federal Meclisi’nin aldığı ve ciddi ve dikkate değer eleştirilere konu olan karardan daha da ileri bir adım olacaktır. O zamandan bu yana çeşitli etkinlik yasakları ve hatta siyasi vakıfların maruz kaldığı diğer kısıtlamalar, 2019 tarihli karara ve bu metinde ele alınan IHRA tanımına dayanan idari yönergelerin bir sonucudur. Bu idari uygulamaların bazıları, arada geçen sürede, mahkemeler tarafından ifade özgürlüğü temel hakkının ihlali olarak değerlendirilmiş ve hukuka aykırı bulunmuştur.
Bu duruma örnek olarak, Federal İdare Mahkemesi’nin (BVerwG) 20.01.2022 tarihli (8 C 35.20, özellikle Rn. 17’ye bakınız) kararı gösterilebilir. Bu karar, İsrail’e yönelik boykot çağrılarının (BDS – Boycott, Divestment and Sanctions hareketine atıfta bulunarak) devlet tarafından engellenmesinin hukuka uygun olmadığını belirtmiştir. Mahkemenin basın açıklamasından alıntı: “GG Madde 5 paragraf 1 cümle 1, herkesin düşüncesini serbestçe ifade etme ve yayma hakkını güvence altına alır. Belediye meclisinin kararı, BDS kampanyası ya da onun içerikleri, hedefleri ve konuları hakkında yapılacak olası görüş açıklamaları nedeniyle kamusal alanların kullanımının yasaklanması gibi olumsuz bir sonuç doğurduğu için ifade özgürlüğü kapsamına müdahale etmektedir. Bu kısıtlama anayasal açıdan haklı görülemez.”
11.06.2020 tarihli Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Baldassi ve diğerleri Fransa’ya karşı kararı da benzer değerlendirmelere varmıştır. Bu davada bir boykot çağrısı devlet yaptırımlarına konu olmuş, AİHM ise bu yaptırımları hukuka aykırı bulmuştur.
17.05.2019 tarihli Alman Federal Meclisi kararına yönelik olarak, BDS hakkındaki ifadeler ve bu hareketin muamelesi konusunda Birleşmiş Milletler’in beş özel raportöründen de sert eleştiriler gelmiştir.
Bu metin, SPD Parti Yürütme Kurulu’ndaki Temel Değerler Komisyonu üyesi Nina Scheer’in antisemitizmle mücadele konusundaki görüşlerini ve Alman Federal Meclisi tarafından önerilen antisemitizmle mücadeleye dair karar taslağına yönelik eleştirilerini içermektedir. Scheer, IHRA (Uluslararası Holokost Anma İttifakı) tanımının İsrail hükümetine yönelik eleştirilerin antisemitizm olarak değerlendirilmesine yol açabileceğini ve bunun sanat, kültür ve eğitim gibi alanlarda özgürlüğü kısıtlayacak şekilde uygulanabileceğini ifade etmektedir.
Ayrıca Scheer, AİHM’nin (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) ve Birleşmiş Milletler özel raportörlerinin geçmişte BDS hareketine yönelik eleştirilerin devlet yaptırımlarıyla engellenmesinin hukuka aykırı olduğuna dair kararlarına atıfta bulunmaktadır. Bu eleştiriler, BDS hareketinin ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiğine işaret etmektedir.
Scheer, sanat, kültür ve akademinin İsrail hükümetiyle ilgili konularda açık bir şekilde tartışma yapabilmesinin önemli olduğunu ve bu özgürlüğün, olası uluslararası hukuk ihlallerinin ortaya konulabilmesi için gerekli olduğunu vurgulamaktadır. Mevcut yaklaşımın antisemitizmle etkin mücadeleyi zorlaştırdığını savunarak, alternatif metinlerin, örneğin Kudüs Bildirgesi’nin, dikkate alınması gerektiğini belirtmektedir.
9 Kasım 2024’te, antisemitizmle mücadelede “Bir daha asla” ilkesinin gerçek anlamda hayata geçirilmesinin önemine vurgu yapar. Scheer’e göre, “Bir daha asla” ilkesi, hükümetin icraatlarına yönelik farklı yaklaşımları da içerecek şekilde yorumlanmalıdır.